Şeytandan Allaha Sığınmak anlamına gelen “Eûzü Billahi mineşşeytânirracîm” bu günkü sohbet konumuz olacak İnşallah.
Şeytandan Allaha Sığınmak Nasıl Olur?
Şeytandan Allaha sığınmak ve mânası:
Eûzü ile yapılan sığınmak mâna itibaı ile Yüce Allah’ın yardımını istemek, himayesine girmek ve Rahmetine yapışmaktır.
Buna göre “Eûzü Billahi mineşşeytânirracîm” diyen kimse kısaca şunu demiş olur:
İlâhî huzurdan kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’ın himayesine sığınırım, o’nun lütuf ve Rahmetine yapışırım.
Şeytan kelime olarak sıfat olup iki anlama gelir. Biri, “uzaklaştı”, diğeri de “bâtıl oldu” demektir. Racîm ise “taşlanan, kovulan ve lanetlenen” mânasındadır.
İki türlü şeytan vardır; biri cinlerden, diğeri insanlardandır.
Sürekli şeytana uyan, onun yardımcısı olan, kötü işlere bulaşan, haddi aşan, insanları hak yoldan alıkoyan, dostların arasını bozan, kalpleri fitneye düşüren insanlara da şeytan denir.
Ayette, cinler gibi insan şeytanlarından da bahsedilmiştir.
Eûzü çeken kul, şeytanın kalbe vereceği vesveseden Allah’a sığınmış olur.
kul şeytanı baş gözüyle göremediği için ondan korunmanın en güzel yolu, onu gören, her hilesini bilen ve bütün kötülüklerini defetmeye gücü yeten yüce Allah’a sığınmaktır.
Bunun için kulun yüce Rabb’inin her şeye gücü yettiğini, kendisinin acizliğini ve şeytanın tehlikesini çok iyi bilmesi gerekir.
Bu sığınma her kulun marifet derecesine göre değişik olur. kul nefsinin acziyetini, hiçliğini, zayıflığını ve ilâhî yardıma ihtiyacını anladığı ölçüde Rabb’ine sığınır, yalvarır ve yakın olur.
Eûzü ile Allah’a sığınma, bilerek ve kalpten yapılırsa fayda verir.
Taklit ve gafletle yapılan duaların faydası ya az olur ya da hiç olmaz. Bazıları Eûzü çekerken şeytan ondan kaçmak yerine, daha fazla ona yakın olur, kalbine girer, vesvese verir.
Bunun sebebi cehalet ve gaflettir. Bu kimse Eûzü derken mânasını bilmez, kime neden sığındığını düşünmez, aslında şeytanın çağırdığı işlerden kurtulup şeytanlıklarına tövbe etmez, kendisine sığındığı Rabb’ini tanımaz.
Şeytan ve İnsan
Bir de yaptığı dua, amel ve zikir ile gösteriş yapar, kendini beğenir. İşte şeytan bu kimsenin yakasına yapışır, kalbine yerleşir.
Bu kulun dili Mevlâ derken, kalbi dünya için yanar, zikri dünyaya alet yapar. Rabbim şeytan ve şeytanlaşmış insanların şerrinden emin eyleye Amin.
Değerli www.Radyosen.com Ailesinin değerli fertleri tek gayemiz Allah rızasıdır.
Bizler; yani www.Radyosen.com Ailesi sohbet odalarımızda hoş bir sohbet ederken, ana sayfamızda da “sen tebliğ etmekle emr olundun” ayetine uyarak Allah’ın bizlere verdiği ilmi sizlerle paylaşmak zorunda olduğumuzun da bilincini her zaman yaşadık, yaşayacağız da.
Bu yüzden sizlerden ricamız her defasında söylediğimiz gibi okuduğunuz yazılara yorum yaparak bizlere destek verirken, aynı zamanda yazıların daha çok kişiye ulaşmasını sağlamanızdır.
En içten sevgi ve saygılarımız ile www.Radyosen.com Ailesi
Değerli NAKKAS.. O kadar güzel, o kadar anlaşılır, o kadar net anlatmışsın ki ekleyecek tek cümle dahi bulamadım. Bizlerin madde aleminde gözle görünür düşmanları olabileceği gibi, mana aleminde de gözle göremediğimiz nefs gibi, şeytan gibi, vesvese gibi düşmanlarımızın olduğu da muhakkaktır. Gözle görülene karşı insan bir şekilde kendini savunur, korur veya muhafaza edebilir. Ya göremediklerimize karşı ne kadar savunabiliriz, kendimizi ne kadar koruyabiliriz? Korunmak için kendimizi, savunmak için düşmanımızı tanımamız gerekir. Tamam insanoğlu bazı durumlarda çok güçlü bir varlık ancak bazen de çok zayıf ve aciz olduğumuzu da kabul etmek lazım. Nasıl ki gözle göremeyeceğimiz kadar küçücük bir mikrop ölümle sonuçlanan ağır hastalıklara sebep olabiliyorsa, mana boyutunda gözle göremediklerimiz de ruhumuzun ızdıraba mahkum edebilir. O yüzden düşmanımızı ya çok iyi tanımalı ya da bizleri var ettiği gibi o düşmanı da var edenin himayesine girmeliyiz. Kul “Rabbim” derse, Allah “Yettim” dermiş. Görünen, görünmeyen her türlü düşmandan, kazadan, beladan Euzü Billahi mineşşeytanirracim …
Selamun Aleykum ELmAS; Her zaman söylediğim bir söz vardır. Göz önünde olanlar kaybolur, uzakta olanlar değil. Şöyle ki eminim hepimiz hayatımız boyunca defalarca yaşamışızdır. Bir şeyi kaybeder arar durur tam umudu yitirmişken kaybettiğimiz şeyin ya elimizde ya da gözümüzün önünde olduğu ortaya çıkar. Zira kaybedilen şeyi ilk bakacağımız yerde değil de en olmadık yerde aramayı bulmak sanırız. Bir düşünelim eskiden ok ve kılıcın olduğu zamanda savaşa gidecek olan birini savaşa gitmeden mi zırhını giyer yoksa savaş bittikten sonra mı? Ya da günümüzde savaşa gidecek olan asker ve ya polis çatışmadan önce mi çelik yeleğini giyer yoksa çatışmadan sonra mı. Bu mantıkla bile düşünürsek ve en büyük düşmanın Şeytan olduğu da aşikar iken her işin başında euzu ile başlayıp Besmele ile atılan ilk adımın önemi sanırım daha iyi anlaşılır. Çünkü euzu zırhımız Besmele ise silahımızdır dedikten sonra konunun anlaşıldığını umudumu ediyor ve yorumun için sonsuz şükranlarımı sunuyorum.